İlk yazılarda genelde söze nasıl başlasam diye debelenir durur insan… Sıcak bir merhaba ile başlasam çok sırnaşık olur muyum, direkt konuya girersem vay lümpene bak sen yaftasını yer miyim diye ikilemlerde kalır, düşünür durur, yazar siler tekrar yazar siler kısacası konuya girene kadar dokuz doğurur. Aslında en iyisi galiba bu faslı uzatmadan hızlıca asıl mevzuya girmek ve mümkün olduğunca çabuk yol almaktır. O zaman ben de tüm okuyanlara bir selam yollayıp, konuya gireyim ve uçan halımızın direksiyonuna geçip, sizleri tarihin büyülü dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarayım…
Önce biraz insanlardaki tarih merakından dem vuralım. İnsan doğası gereği meraklı bir yaratık olduğundan ömrünün her evresinde bir şeyleri merak eder durur. Bilim, teknoloji ve sanatın atardamarıdır adeta merak. Ufak bir çocuğu gözlemleyin yeni ve ilginç bir şeyi keşfetme anındaki sevinci ve coşkuyu görüp, şaşırırsınız. Merak ilerlemenin de bir anahtarıdır adeta. İnsan sadece geleceği değil, geçmişi de merak eder işin ilginç tarafı. İçinde bulunduğu kültürün izlerinin peşinde koşmak ve medeniyetin tarihsel gelişimini izlemek de insanın hayatına renk katar. Nostalji hepimizin geçtiği bir patikadır, kimisi uzun kalır orada, kimisi geçer gider, kimisinde kısa bir sohbet olur merak kimisinde ömür boyu süren bir tutku…
Bense bu patikaya yıllar önce karşılaştığım heyecan verici bir kitapla girdim. Üzerine rahmetli babamın hastalığı sırasında sürekli yanında geçtiğim eski yarımadadaki tarih şahaserleriyle kurduğum manevi bağ da tuz biber oldu ve o patikada uzun süre kalmaya karar verdim. Özellikle geçmişin sosyal hayatı ve günümüzde görülmeyen enterasanlıkları çok ilgimi çok çekiyor, bu konuda ise karşıma büyük bir üstad çıkıyor.
Bu zat-ı muhterem ilk yazımı anısına adayacağım Reşad Ekrem Koçu’dan başkası değil. Bir yazar düşünün ki sadece yazılı eserlerin olduğu bir dönemde toplumun tarih merakını artırıcı detaylı ve keyifli çalışmalar yapmış, kullandığı masalsı dille sıkıcı ve didaktik bir tarzdan uzak durup, geçmişin bilinmeyen ilginç sayfalarını bizlerle buluşturmuş. Osmanlı’nın son döneminde yaşadığından o 600 yıllık kültürü ve tarih birikimini en iyi özümseyip, yeni nesillere ulaştıran isimlerden biri olmuş.
Üstadın yaşamıyla ilgili detaylara girmeyeceğim zira netten bile kolayca bulunabilir. Sadece ondokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla sarkan bir yaşam yolculuğu olduğunu, eski dönemlerdeki dillere hakimiyetiyle çok önemli bilgileri günümüze taşıdığını ve hakkında ansiklopedi yazacak kadar büyük bir İstanbul duayeni olduğunu belirteyim. Koçu’nun ne yazık ki yarım kalan ansiklopedi projesi yazım tarihimizde eşi benzeri görülmemiş bir çalışmadır. Yaşadığı dönem sponsorluk gibi bir kavram olmadığında dolayı çok büyük zorluklar içinde devam ettirdiği bu çalışmasını tamamlayamamıştır.
Altmışlarda “Hayat Tarih Mecmuası” isimli popüler tarih dergisine de katkıda bulunan Koçu’nun elimize ulaşan sayısız eseri bulunuyor. Bu eserler içinde “Tarihimizde Garip Vakalar” çok ayrı bir noktadır, zira içerdiği geçmişe ait enterasan bilgilerle konuya ilgi duyanlar için minik bir hazine gibidir. Koçu eski yazma eserleri okuyabilen üstadlardan olduğundan ilginç bilgileri ilk kaynağından günümüze taşımıştır. Bu nokta gerçekten önemli, zira günümüzde tarih alanı özellikle bu tür bilgili insanların eksikliğini hissediyor. Bize ulaşmış olan sayısız eser arşivlerde yatmakta, ama bu bilgileri günümüz Türkçesine kazandıracak insanların sayısı ne yazık ki istenen seviyede değil.
Gelelim üstadın bu ilginç eserine… Önemli şansım bu kitabın 1958 Varlık baskısını bulmak oldu. Şimdi sizi biraz da bu kitaptan son derece enterasan dipnotlarla karşı karşıya bırakayım bakalım sizler de ilginç bulacak mısınız?
İlk yazımı ithaf ettiğim Koçu’nun ne değerli bir kaynak olduğunu aslında Varlık Yayınları “Tarihimizde Garip Vakalar” kitabının arka kapağında çok güzel anlatıyor, perdeyi bu şahane tespitlerle kapatayım:
“Tarihimiz, büyük kahramanlık ve yücelik olayları kadar, meraklı, garip bugün yadırgadığımız türlü olaylarla doludur. Hem değerli bir tarihçi hem de mükemmel bir üslupçu olan Reşad Ekrem Koçu, size bu ciltte geçmişin son derece meraklı, ilgi çeken taraflarını, şimdi bize pek tuhaf gelen davranışlarını, bir roman kadar sürükleyici ifadesiyle canlandırıyor.”
Sevgiler,
Genca